Öncelikle herkese sağlıklı, mutlu, huzurlu bir yıl dilerim.
Bu yılın ilk kitap
önerisi:
ÇALIKUŞU!
ÇALIKUŞU!
Kitabı D&R’den güvenle indirimli bir şekilde satın
alabilirsiniz. (Online olarak)
Kitabın Yazarı: Reşat Nuri Güntekin
Resmi Dili: Türkçe
Ülke: Türkiye
Türü: Roman
Yayınevi: Vakit - İnkılâp
Anadilinde Basım Tarihi: 1922
Kitap sinemaya ya da televizyona uyarlanmış ve seyircilerden
her uyarlanışında büyük ilgi görmüştür.
YAZAR
HAKKINDA:
Reşat Nuri
Güntekin
25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’ ni bitirdi (1912). Bursa’ da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına
çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale
milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser
tedavisi için gittiği Londra’ da öldü. İstanbul’ da Karacaahmet Mezarlığı’nda
gömülü.
Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de
Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri
ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19;
Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit
gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser
olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu,
geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve
canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor
olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle
Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar,
küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi.
Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında,
tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan
19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği,
uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye
kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü
Kitabın Kısa Özeti:
Feride hareketli, yaramaz ve
aynı zamanda da dışarı hiçbir zaman vurmasa bile duygusal bir kızdır. Üç yaşına
kadar Musul’da yaşamış olan Feride buradaki kuraklıktan dolayı ailesi ile
birlikte Kerbelâ’ya göçmüştür. İstanbul’a göçmeden önce altı yaşındayken annesini
kaybeder. Bundan sonra Feride teyzesinin yanına İstanbul’a gelir. İstanbul’da
yeni akrabalarıyla tanışan Feride, burada da yaramazlıklarını sürdürür. Yalnız
bir tek Besime Teyzesinin oğlu olan Kâmran’a karşı çekingenliği ve
cesaretsizliği vardır. Kâmran ise yaşça Feride’den büyüktü ve çok uslu ve
ağırbaşlı biridir. Feride dokuz yaşındayken de büyük annesini kaybetmiştir.
Sonra Feride on sene boyunca okuyacağı Sör Mektebi’ne yazılır. Okula
başladıktan kısa bir süre sonra da babasını kaybeder. Yaramazlıklarına okulda
da devam eden Feride bu yüzden arkadaşlarından ayrı bir şekilde tek başına
oturtulmuştur.
Feride birçok kişinin cesaret edemeyeceği işlerde
yapardı. Mesela her teneffüs okullarındaki ağaca tırmanır ve daldan dala
atlardı. İşte bunu gören muallim ona “Bu kız insan değil ÇALIKUŞU” diye
bağırmış ve o günden sonra Feride’nin adı ÇALIKUŞU olarak kalmıştır.
Feride ile Kâmran genelde birbirleriyle kavga
ederler. Ama ikisinin esas ilişkisi Feride’nin yine ağacın üstündeyken bir
akşam Kâmran ile Neriman adında dul bir kadının konuşmalarını duymalarıyla
başlar. Bu günden sonra Kâmran Feride’den korkmaya başlamıştır ve ona, bu olayı
kimseye anlatmaması için, düzenli aralıklarla hediyeler gönderir. Fakat bu
hediyeler Feride’yi kızdırıyordur. Bir yaz Feride Tekirdağ’a başka bir
teyzesini yanına gider. Teyzesinin kızı Müjgân Feride’nin çok sevdiği,
ağırbaşlı ve Feride’ye ailede tek söz geçirebilen kişidir. Feride okulda,
arkadaşları kendi sevgililerinden konuşurlarken o da konunun dışında kalmamak
için, Kâmran’ı kendi sevgilisi gibi anlatmıştır. Feride bunu Müjgân ablasına
anlattığı zaman , Müjgân, Feride’nin Kâmran’ı sevdiğini anlar ve her zaman
Feride’nin ağzından Kâmran’la ilgili laf almaya çalışır. Kâmran Müjgân’ın da
düşündüğü gibi o yaz Tekirdağ’a gider. Bir gün salıncakta sallanırken Kâmran
Feride’ye evlenme teklif eder ve daha sonra nişanlanırlar.
Feride Müjgân ablasının önceden de tahmin ettiği
gibi Kâmran’ı çok seviyordur fakat nedense Kâmran’a karşı çok çekingen
davranıyordur. Onunla yan yana gelmemeye özen gösteriyor ve doğru düzgün
konuşmuyordur. Kısaca Kâmran’dan kaçıyordur.
İstanbul’a döndükten bir süre sonra Kâmran,
amcasının teklifini Feride ile birlikte değerlendirir ve en sonunda
memuriyetini yapmak için amcasının yanına Avrupa’ya gitmeye karar verir. Bu
memuriyet dört sene olmasına rağmen ikisi için de çabuk geçer. Fakat düğüne üç
gün kala hiç beklenmedik bir olay olur. Feride bahçede dolaşırken kapının
önünde siyah çarşaflı bir kadın görür ve o kadın Feride’ye Kâmran’ın Avrupa’da
başka bir kadını sevdiğini söyler. Yanında Kâmran’ın yazdığı bir mektubu
getirir. Bu olayı öğrenen Feride derhal evi terk eder ve kendi hayatını kurmak
ve yaşamak için Anadolu’ya gitmeye karar verir.
İstanbul’dan çıkmadan önce Feride annesini dadısı
olan Gülmisal Kalfanın evinde kalır. Yaklaşık bir bir buçuk aylık bir
beklemeden sonra Bursa’nın merkez rüştiyesinde Coğrafya ve Resim muallimliğine
tayin edilir. Fakat Feride Bursa’ya gittiğinde bir başkasının daha aynı göreve
atandığını görür. Bir aylık bir beklemeden sonra bu görev Feride’ye
çıkartılmıştır. Fakat Feride müdürün ısrarcı teklifleri ve diğer öğretmenin
ağlayışları ile hazırlanan bu tuzağa, hayat tecrübesi olmadığı ve kalbinin çok
temiz olması nedeniyle düşerek, görevinden istifa edip Bursa’nın yakınında Zeyniler
Köyünde muallimliğe geçer. Müdürün Feride’yi kandırmak için öve öve
bitiremediği Zeyniler Köyü daha doğru dürüst yolu olmayan hatta okulu bile
ahırdan bozma bir yerdir.
Feride önceleri hiç sevmediği o can sıkıcı ve
karanlık yeri alıştıkça sevmeye başlıyordur. Bu köyde hemen derse başlamış ve
öğrencilerle iyi ilişkiler kurmuştur. Fakat öğrencilerinin arasında Munise
adında bir kız onu çok etkilemiştir. Bu kız babası ve ablasıyla kalıyordur. Bu
kızı çok sevdiği için onunla diğerlerine oranla daha fazla ilgileniyordur. Bir
gün Munise bir kabahat işler ve babası onun üzerine yürüyünce evden kaçar.
Karlarla bir gün boğuştuktan sonra Munise Feride’ye sığınmaya karar verir.
Feride bu olay üzerine, Munise’nin babasından da izin alıp onu evlatlık edinir.
Feride her geçen gün bu küçük köye alışmaktadır.
Bir gün köye bir müfettiş gelir ve okullarını ziyaret eder. Daha önceden de
belirttiğim gibi ahırdan bozma bu okulu müfettiş gördüğünde bu okulda ders
yapılamayacağını söyler ve okulu kapatmaya karar verir. Feride’ye ise onu başka
bir okula tayin edeceğini söyler. Feride, Maarif Müdürünün yanına gittiğinde
müdür ona açıkta yer olmadığını söyler. Ama müdürün odasında eski bir
arkadaşını görüp, onunla Fransızca konuşmaya başlayınca bu olay sayesinde Bursa
Darülmuallimatında çalışmaya başlar.
Feride bu okulda da çok mutlu olmuş ve yine
öğrencilerle çok iyi ilişkiler kurmuştur. Artık Feride çok güzel bir genç kız
olmuştur. Bu güzelliği nedeniyle kendisine Bursa’da “ipekböceği” ismini
takarlar. Okul çok iyi gidiyordur fakat okulda çok sevdiği ve kendisine çok
yakın hissettiği Şeyh Yusuf Efendi, Feride’ye aşık olmuştur. Üstelik bunu
Feride’den başka herkes bilmektedir. Bir gün bunu bir arkadaşı Feride’ye
söyleyince Feride çok utanır ve artık insan içine çıkamaz olur. Çünkü Şeyh
Yusuf hastalanıp ölünce Feride’ye herkes suçluymuş gibi bakar ve Feride buna
daha fazla dayanamayarak Çanakkale’ye gider.
Maarif Müdürünün emriyle Çanakkale Rüştiyesi’ne
emri çıkan Feride, Munise’yi de alarak Çanakkale’ye yerleşir. Fakat güzelliği burada
da herkesin dikkatini çeker ve bu sefer ona “Gülbeşeker” ismini takarlar. O
çevrenin en zengin ailesinin kızlarının öğretmenliğini yapan Feride, kızın da
isteğiyle konağa davet edilir. Fakat bu davetin sebebi başkadır. Konağın sahibi
Nerime Hanımın amcasının oğlu İhsan, Feride’yi beğenmiştir. Davetin esas sebebi
evlenme teklifidir. Fakat Feride bu teklifi herkesi şaşırtacak şekilde
reddeder. Bu olaydan kısa bir süre sonra Hafız Kurban Efendi adında evli bir
adamdan daha evlenme teklifi alan Feride bu teklifi de reddeder. Tabii Feride
artık sokağa çıkamaz olmuştu.
Bir süre sonra da Nazmiye adında bir arkadaşının
davetini iyi niyeti nedeniyle kabul eden Feride başına neler geleceğini
bilmiyordur. Arkadaşı Feride’ye nişanlısını ve nişanlısının en yakın arkadaşı
olan Burhanettin adında birini tanıştırır. Daha sonra yemeğe indiklerinde bütün
salon Burhanettin ve Gülbeşeker diye inliyordur. Bu davet aslında Burhanettin
Bey ile Feride’nin arasını yapmak için düzenlenmiştir. Bu olaydan sonra Feride
artık Çanakkale’de de daha fazla kalamayacağını anlar ve okulun müdiresinin
birkaç yakın arkadaşı ile görüşmek için İzmir’e gider.
Fakat burada işler istediği gibi gitmez. En
sonunda oranın en zenginlerinden birinin kızlarına Fransızca dersi vermeyi
kabul eder. Artık Feride ve Munise köşkte kalıyorlardır. Fakat köşkün sahibinin
oğlu Cemil Bey gece Feride’yi merdivenlerde sıkıştırır. O evden ayrılmadan önce
Kâmran’ın önceki yaz evlendiği haberini alır. Daha sonra Maarif İdaresine
gittiği zaman Kuşadası’nda Türkçe ve resim muallimine ihtiyaç olduğunu öğrenir.
Feride bu görevi kabul ettikten sonra, Anadolu yolculuğunda son durağı olan
Kuşadası’na hareket eder.
Kuşadası’nda okulu istediği gibi yöneten Feride
burada da mutluluğu bulmuştur. Ancak Kuşadası’na gittikten bir ay sonra
muharebe başlar ve okul, kumandanlığın emriyle hastaneye dönüştürülür. Feride,
daha önce Zeyniler’de tanıştığı bir doktoru, Hayrullah Bey’i, burada tekrar
görünce, onun ısrarı sonucu hastane de hemşirelik yapmaya başlar. Hemşireliğe
başladıktan bir ay sonra Feride’nin hastası İhsan Bey olur. İhsan Bey
muharebede ağır yaralanmış ve ameliyat edilmiştir. Feride hem İhsan Bey’e
acıdığı hem de Kâmran’ı unutmak için, İhsan Bey’e evlenme teklifi etmiş fakat
kendine acındığını anlayan İhsan Bey bu teklifi reddetmiştir.
Muharebe bittikten sonra mektep tekrar kurulur ve
Feride “Müdire” olur. Fakat acılar burada da Feride’yi bırakmaz ve Feride
Munise’yi toprağa vermenin üzüntüsü ile tam on yedi gün boyunca kendine
gelemez. Onun bu durumunu gören ve onu bir kızı gibi seven Hayrullah Bey,
Feride’yi iyileşinceye kadar bekler ve onu yanına alır. Bu olaydan sonra Feride
artık Hayrullah Bey ile birlikte kalmaya başlar. Fakat Feride’nin Hayrullah
Bey’in yanında kalması halk tarafından hoş karşılanmaz ve ikisi hakkında kötü
dedikodular çıkar. Bunun üzerine Hayrullah Bey dedikoduları engellemek için
Feride ile evlenir.
Feride ise evlenmeyi kabul ederken hayatında ilk
ve tek sevdiği Kâmran’dan da ayrılmış oluyordu. Bu durumu anlayan Hayrullah Bey
ölmeden önce son isteği olarak Feride’den İstanbul’a gitmesini ister ve
Feride’ye Kâmran’a iletmesi için bir mektup verir. Bu mektupta Kâmran’a
Feride’nin kendisini ne kadar sevdiğini yazar. Ayrıca mektubun içine bu kitabı
oluşturan Feride’nin günlüğünü de koyar.
Feride bu son istek üzerine İstanbul’a gittiğinde
Kâmran’ı ne kadar sevdiğini bir kez daha anlar. Kâmran’da evlendiği kadını
kaybetmiştir. Ayrıca Kâmran evlense bile yalnızca Feride’yi sevmiştir. Kâmran
bu günlüğü okuyunca Feride’nin de kendisini sevdiğini anlar. Bunu amcasına
anlattığında amcası ve Kâmran, Feride’nin haberi olmadan kadıya giderler ve
nikâh kıydırırlar. Böylece Feride bu kadar acıdan sonra haberi olmadan hayatta
en çok istediği kişiyle evlenir ve en sonunda mutluluğu bulur.
Kitaptan Birkaç Alıntı:
Deniz, bu
mevsimde çok güzel ve sakin, fakat neşesizdi. Bazen saatler geçe, üzerinde bir
yelken, ince bir duman parçası görünmezdi. Hele akşam üstlerine doğru sular,
insanı hasta edecek kadar genişliyor ve yalnızlaşıyordu. Bereket versin ben, bu
tehlikeyi daha evvelden hissediyor, sahildeki kayaları kahkahalarımla çın çın
öttürüyordum.
Ümitsiz
hastalıkların, mukadder felaketlerin son bir ilacı vardır; tahammül ve
tevekkül. Elemlerde bir giz şefkat var gibidir. Şikayet etmeyenlere,
kendilerini güler yüzle karşılayanlara daha az zalim olurlar.
İnsan birini
sevmek felaketine uğradı mı esir gibi bir şey oluyor..
Ben yapacak
başka şey bulamadığım için hâlâ gülmeye devam ediyordum. O, meşhur "karga
ile tilki" masalındaki tilki gibi ağacın altında sinsi sinsi dolaşmaya
başladı.
Hangi ümide
sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor. İşte üç sene evvel bir sonbahar
akşamıyla beraber ölen genç kızlık rüyalarım, kendi küçüklerim, sonra Munise,
onun arkasından belki kalbimin öksüzlüğünü avuturlar diye ümit ettiğim
talebelerim. Yavrularını tehlikede gören bir ana kuş hırçınlığıyla üstlerine
titrediğim bu şeyler, sonbahar yaprakları gibi birer birer sararıyor,
dökülüyor. Daha yirmi üç yaşıma girmedim; yüzümden, vücudumdan çocukluğun
izleri silinmedi; halbuki gönlüm, baştan başa bütün sevdiklerimin ölüleriyle
dolu.
İhtimal kırk
sene, elli sene yaşayacağım. İhtimal daha elli yaş bu hazin muzafferiyetin
hazin yıl dönümünü görmek lazım gelecek. Hayat, ne uzun yarabbi, ne uzun?
İhtimal, Munise bile bana kalmayacak.
Saçlarıma yavaş yavaş aklar düşecek.
Ümit edeyim, tahammül edeyim, güzel. Ben buna razıyım, fakat niçin, neyi beklemek için?
İhtimal, Munise bile bana kalmayacak.
Saçlarıma yavaş yavaş aklar düşecek.
Ümit edeyim, tahammül edeyim, güzel. Ben buna razıyım, fakat niçin, neyi beklemek için?
"Bu kitaptır bugün ki kişiliğimin asıl nedeni. İçimdeki hırçın çocuğun yansımasıdır Feride'nin öksüz kalbi. Ben ki öksüzlüğünü içimdeki çocukla birlikte kendime hapsetmişimtim. Şimdi bu öksüz kalbi özgür bırakıyorum satırlarıma. O konuşuyor çünkü kelamlarımın ardındaki müthiş sessizlikte. Onu duyabilirsiniz. Sadece biraz emek gerekir. Belki birazda çocuk olmak. Çünkü hiç kimse veyahut hiçbir kitap karakteri Feride kadar içimdeki çocuğa, can katmamış bana hayatımda verdiğim kararlar adına yol göstermemiştir. Beni tanıyanlar bilir ki; öğretmenlik okuyorum. Okul Öncesi Öğretmenliği 2. sınıf öğrencisiyim. Anadolu'da dolu dolu yaşayan bir öğretmeni olmak ve bu kitabın bana görmeden verdiği tadı yaşayarak almak istiyorum. Umarım siz de okuyunca içinizdeki çocuğun hırçın kalbiyle, Feride'nin öksüz kalbini kendinize hapsedebilirsiniz..."
http://stardollmagazineturkey.blogspot.com/
EmoticonEmoticon